23 Ocak 2013 Çarşamba

Doğum Korkusu

         34’ünde ancak hamile kalınca ‘aman kötü bişey olursa’ , diye son zamanlara kadar kıyafet almamış,  oda hazırlamamıştım. Hep bir trajedi yaşama olasılığı aklımın köşesinde durdu. Netekim 6,5 aylık olunca korktuğum başıma geliyordu ki, beni gördü. Erken doğum ihtimali görülünce hastaneye yattım. Sonra doğuma kadar evde büyüttüm göbüşü. 
          3. sayfa haberlerinden uzak durmaya çalıştım. Her gece canlı müzik dinledim, :) eşim sağolsun. Hep olumlu şeyler düşünmeye çalıştım. İleri derecede sağlıklı beslendim:). Biraz keyiften biraz da mide ve şeker problemimden dolayı. Öyle yürüyüş falan yapamadım. Yat büyüt doğur dedi doktor.  Ne şekilde doğum yapmak istediğime karar vermek için okuduklarım dışında ameliyatla ilgili video falan izlemedim.  Epidural sezeryana karar verdim. Hiç korkmadım. Ameliyat gibi düşünmedim nedense. Aklımda sadece 3 kişi olacağımız vardı.
          Doğumdan bir  gün önce tazı burnum iyice çıldırmış, yavrumuzun yatağından küf kokusu almaya başlamıştı. Artık psikolojik miydi yoksa burnumun alıcılarıyla mı oynamışlardı bilmiyorum.  Anneme gece gece yatağı yıkatmıştım.
           Beklenen an geldi çattı. Belimden iğneyi vurdular. Hafif uyuşmaya başladı ayaklarım,  buzzz gibi kesildi karnım.  Sonra benim doktor karnımın içine ellerini soktu;  oraya buraya çekiştirdi organları. Maalesef iğne beni tam uyuşturmamış.  Bağırmaya başladım. Karanlık oldu oda. Sonra karanlığın içinde ağlayan sesini duydum, kara saçlarını gördüm. Kocaman ağzını gördüm “vaaa” diyen. “Hoş geldin oğlum”.  Neyse ki bundan daha kötüsü olmadı. Sağ salim kurtulduk.  Bir dahakine normal sezeryan inşallah.

Not: Bu yazıyı yazdığımda bilmiyordum. Sezeryan Sonrası Vajinal Doğum yapılabiliyormuş.

22 Ocak 2013 Salı

Sardı beni bir bakıcı telaşı



       Rüzgâr 6 aylık oldu. Ek besinlere başladık. Bizim basit hayatımız yarım saatte bir, yiyecek bişeyler hazırlamaya başladığım için karışmaya başladı bile. Dur daha neler göreceksin dediğinizi duyuyorum. Çok mu karışıcak? Korkuyorum.
         2 ay sonra iznim bitiyor ve işe dönüyorum. Bakıcı olayına giricez maalesef. Aldı beni bir hüzün bir telaş. Nasıl olacak? Bakıcı onu benim kadar sevemeyecek. Uykusu geldiğinde farklı farklı işaretleri var hepsini nasıl anlıyacak? Duruma göre nasıl uyutacağını nasıl bilecek? Rüzgâr genelde kendi kendine uyuyabiliyor. Ya bozulursa bu düzen?
          Ben nerdeyse her hareketimi acaba onu nasıl etkiler diye düşünürek yaparken bakıcı acaba ona nasıl davranacak? Offf. Az önce baya gecikmeli olarak  Hülya'nın Tunası'nın bir yazısını okudum.  Şimdi bakıcı, sonra kreş, sonra okul onu nasıl biri yapacak? Pamuklara sardığım yavrum nasıl bir insan olacak?
           Nasıl bir duygu bu annelik? Hem sonsuz bir sevgi,  hem ‘en çok benim çocuğum’ dedirten bencil duygu. Sanki başka çocuklar bakıcılarla, kreşlerle büyümüyorlar. ‘Ama benimkisi bi tane’. Hepimiz böyle diyoruz heralde.
            Umarım güvenilir, sevgi dolu, eğitimli, temiz bir bakıcımız olur.

16 Ocak 2013 Çarşamba

Küçük Günışığım


Oğlumun bana hissettirdiği ilk güçlü duygu zenginlik duygusu oldu. Daha fazlası olamaz gibi, en büyük ikramiye bu. Sanki kucağıma hayatın anlamını verdiler. "Al Nilgün, arayıp durduğun manâ işte bu". Aydınlandım mı ne? Bi ışık doğdu. Küçük Günışığım benim. 
         Basit yaşamayı öğreniyorum seninle. Karnını doyurmak, tuvaletini yapmak, uyumak, gülmek, ağlamak herbirinin anlamı genişliyor genişliyor ve bana hayatın sadece varolmak ve bunları yapabilmek olduğunu söylüyor.  Tabi bunlara sonra yürümek, koşmak, sosyalleşmek, sevişmek, çoğalmak .... ve daha bissürü şey ekleniyor ve farklı farklı değerler katıyor  insanlar hayatına. Sonra karmaşıklaşıyor herşey. Taa başladığı yeri, ve anlamı unutuyor.  Aramaya başlıyor 'neydi neydi' diye? İşte, sen bana tekrar hatırlattın onu. Hoşgeldin oğlum.                 
          Hızlandırılmış bir film seyrediyormuşum ve bişey anlamıyormuşum meğer.  Şimdi bir kaç sayılı  eylem dışında birşey yapmıyorum.Yiyiyoruz, içiyoruz, gaz çıkarıyoruz, uyuyoruz ve uyanıp tekrar bunları yapabildiğin ve yapabildiğim için mutlu oluyorum. Sıkıcı görünüyo belki ama zaman akarken daralmıyor genişliyor sanki aynı anda. Onu akarken yakalayabilecekmiş hissi geliyor içime. En mutlu ya da en mutsuz olduğumuz anlarda 'zaman durdu' dememizin sebebi bu herhalde. O an akmıyor, duruyor, büyüyor ve bizi içine alan koskoca bir dünya oluyor.
            Gel gör ki, bu modern şehir hayatından kaçış pratikte öyle kolay olmuyor. Bu basitlik ne kadar daha sürer bilmem. Çok uzun olmayacağını biliyorum. Rüzgâr büyüyecek, kreş, okul, kurs, iş, yemek, trafik, kalabalık, hayatımızı karmaşıklaştırıcak. Zaman, bildiğini yapacak, su gibi.